15 inç
Artık kimse kimsenin yüzüne bakmıyor doğru düzgün. Kimse
kimseyi dinlemek istemiyor. Dert duymak istemiyor, öğüt vermek istemiyor,
bırakıyor, düşünmüyor… Doğanın özünü o kadar çok özledim ki bu yapaylıkta
boğuluyorum. Mecburuz bu yapaylığa ve bu mecburiyetin insanı tutsak etmesini
kabullenemiyorum. Bu tutsaklıktan ise yine kendimiz kurtuluyor, doğaya kendimiz
koşuyoruz ama bir yandan da sürekli bir mücadele sürekli bir kargaşa
yaratıyoruz. Özünde son derece basit olan bu döngünün içinde yumağa
dönüşüyoruz. Herkesin suratından düşen bin parça. Hayatın bize getirdikleri ile
bizim ona getirdiklerimiz örtüşmeyip de yanından geçince sanırım insan yolunu
şaşırıyor. Çünkü yol hep dümdüz olsun istiyoruz. Belki de önden biri gelsin
toz, toprak, çalı, taş ne varsa toplasın istiyoruz. O yolda en keyifli yürüyüş
o zaman olacak sanıyoruz. Elbette gerektiğinde düşeceğiz, dizlerimiz kanayacak fakat bu kanamalar, düşmeler bile sanal artık. Belki acılarımız bile sanal… Çoğumuzun
yaşadığı sanal… Aktarılanlar ve yaşananlar diye apayrı boyutların oluştuğu bir
düzene koşuyoruz. Yaşadığını paylaşmak değil, paylaşmak için yaşamaya
başlayanlar bile var..
Aslında özetle iki dudağımızın arasından çıkacak hayat dolu
sözcükler, gözlerimizden yayılacak sıcaklık yerine, parmaklarımızın yönettiği
harflerin donukluğuyla birbirimizi anlamaya çalışmaya uğraştığımız sürece bu
kargaşalar bitmeyecek.
Yorumlar
Yorum Gönder